Nuran Türemen
nuranturemen@yahoo.com.tr
Kınalı Kuzular
03/06/2016
Yıllar önce bir cumartesi günüydü... Akşam üzeri İzmir Körfez vapurundan Karşıyaka iskelesinde inmiş, çarşısında, yukarıya doğru yürüyordum. Bir ara yanıma yaklaşan birini fark ettim. Yirmili yaşlarda, esmer, kavruk tipli, şivesi biraz bozuk bir delikanlı idi. Aramızda geçen konuşmalar ilginçti: -Size bir soru soracağım. Güneydoğudaki savaş hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok ısrarcı şekilde yanımda yürümeye devam ediyordu. Durdum. -Ne savaşından söz ediyorsun sen. Savaş düşman ülkeler arasında yapılır. Oralarda olan bazı küçük olaylar. Teröristler tarafından yapılan bazı küçük terör olayları. Şaşırmıştı. Düş kırıklığına uğramışçasına... Sanıyorum inandırılmış, inanmış bir militandı o. Hızla yoluma devam ettim... Aradan yıllar geçti. O yörelerde gerçekten savaş benzeri terör olayları, içimizi yakan şehit haberleri . Ordumuzun devam eden mücadelesi. Bir süre sonra bu olaylar ve şehit haberleri azalmış, bitme durumuna gelmişti. Yıl 2012... Sonra garaja gittiğimizde yaşadıklarımız... Ayrıca onları da kaleme almıştım. Fakat "Terör olayları bitmiş gibi iken, bu yazımın bir yerlerde yayımlanmasının anlamsız olacağı" düşüncesi ile vazgeçmiştim. Aradan geçen yıllar içinde, son yıllarda terör olayları fena halde çoğaldı. Önce barış, sonra savaş benzeri olaylar yaşandı... Son durumlar... Televizyon ve medyadan endişe ile izlediklerimiz. Terörün dağdan inip, büyük, küçük birçok kentlerimizde görülmesi. Şehitlerimiz... Ocakların sönmesi. Ülkemizin her yerinde, yaşanan tedirginlikler... Haberleri korku ve endişe içinde açıyor, her gün onlarca şehit ve sarsıcı, olumsuz olaylarla karşılaşıyoruz. Hani "Ateş düştüğü yeri yakar" denir ama, bu kez adeta hepimizin evine sanki kor ateşler düşüyor... Ne yazık ki elimizden bir şey yapmak gelmiyor. Hani bir zamanlar dillerden düşmeyen bir şarkı vardı. Tekrar kısmındaki o haykırış: "Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı... " Ama ne?... Çaresizlik duygusu, hayatta nefret ettiğim şeydir. İnsan onurunu kırıcı bir şey. Her şeyde bir çözüm yolu olmalı. O nedenle her olayda ilk adım atılırken, sonunun düşünülerek. Yoksa olaylar denetiminizden çıkar, sonuç uçurumlar... Terörü yapan, yaptıranlara, sebep olanlara lanet olsun... Şehitlerimiz saygı, sevgi ve minnet duygularımızla, daima içimizde... Ailelerine ve tüm ulusumuza sabırlar versin Allah... Işıklar içinde uyusunlar... Yıldızlar arkadaşları olsun. MEHMETÇİKLER 7 Mayıs 2012'de yazmıştım bu yazımı. Fakat o günlerde pek şehit haberleri alınmıyordu. İzmir’deki evimizden Ankara’ya gelmiş, ailemize yeni katılan tatlı bebeğimizi görmüş, kutlama yapmıştık adeta. Gecenin ilerleyen saatlerinde, uzun Karadeniz gezimizin ilk durağı olacak olan Rize’ye gitmek üzere hazırlanmak için, acele etmeye başlamıştık. Oralarda fazla beklememize kıyamayan yakınlarımız, bir süre sonra bizi garaja götürdüklerinde, büyük şaşkınlık yaşadık. Zira çok sayıda Mehmetçik, askere uğurlanıyordu. İçerde yürümek değil, adım atmakta bile zorlanıyorduk. Yurdun dört bir yanında olduğu gibi, Ankara’da da çağı gelmiş gençler için garajda uğurlama törenleri yapılıyordu. Adeta adım adım, insanlarla omuz omuza yürüyerek, otobüsümüzün kalkış yerine ulaşabilmiştik. Hem araba bekliyor, hem de çevremizdeki uğurlama törenlerini izliyorduk. Her Mehmetçik gurubundaki törende, benzeri şeyler gözleniyordu. Davul, zurna çalınıyor, gençler coşkulu şekilde oynuyor, Mehmetçiği omuzlarına alıyor, arada el ve ayaklarından tutarak defalarca yukarı atıp tutuyorlardı. Arada söz korosu olarak, hep bir ağızdan sloganlar da atılıyordu: “En büyük asker, bizim asker…” “Vatan sana canım feda…” “Şehitler ölmez, vatan bölünmez…” “Her şey vatan için…” Orada duygusal anlar yaşanıyordu. Özellikle anaların yüzündeki saklamaya çalıştıkları endişeyle karışık gurur gözleniyordu. Belli ki tüm aile bireyleri, mahalleliler oradaydı. Herkes aynı zamanda vatan bekçisi olacak Mehmetçikleri uğurlamaktan gurur duyuyordu. Orada bulunanlar ve bizler, aynı duyguları yaşıyorduk adeta. Otobüsümüz hala gelip, oraya yanaşmamıştı. Arada endişeyle birilerine tekrar tekrar sorsak ta, hep beklememizi söylüyorlardı. Zaten o coşkulu sesler arasında kimseyle konuşulan da pek duyulmuyor, duyurulamıyordu. Ara ara, o kalabalık cümbüş arasında düşüncelere de dalıyordum. Mehmetçik… Anlamı çok derin bir ad. İslamiyet’ten sonra erkek çocuklarına Muhammed ismini koyanlar çoğunluktaymış. Zamanla bu isim yaygın şekilde görülmüş. Zaman içinde Mehmet'e dönüşmüş, sık bir şekilde kullanılmaya başlanmış. Sonunda tek isim, Mehmetçik olarak, ordumuzun bir simgesine dönüşmüş. Uğurlama coşkusu, davul zurnalar, klarnetler, eşliğinde oyunlar, zeybekler, halaylar… Hepsi öbek öbek… Ortalarında Mehmetçiklerimiz, kınalı kuzularımız… Yandaki Mehmetçiklerin kınalı ellerine takılıyor hep gözlerim… Hemen “Kınalı Hasan'ın öyküsünü anımsıyorum. “ Hasan askere giderken anası başına kına yakar. Hasan birliğine gittiğinde herkesin dikkatini çeker. O’na Kınalı Hasan der, biraz da güler arkadaşları… O, Okur-yazar değildir. Bir arkadaşına mektup yazdırır anasına. Mektubunun sonuna: "Kardeşim de yakında askere gidecek, sakın ona kına yakma anacığım, burada arkadaşlarım benimle eğleniyor" diye yazdırır. Bir zaman sonra Kınalı Hasan şehit olur... Komutanlar elbisesini teslim alırken, cebinde bir mektup bulurlar. Açıp okuduklarında, herkes gözyaşlarına boğulur… Anası mektubun sonuna şunları yazmıştır: “ Arkadaşlarına anlat, eğlenmesinler seninle… Töremizde kına yakmanın anlamları vardır: 1. Gelinlik kıza kına yazılır, gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye… 2.Kurbanlık koça kına yakılır, Allah'a kurban olsun diye… Her bir tarafımızda, ortada çiftetelli, oynayan Mehmetçikler... Otobüsü az sonra hareket edecek olanların elleri, bu kez dua için açıldı... Sonra kınalı kuzular, Peygamber ocağına uğurlayan annelerinin ellerini öpüp, helallik aldılar. Her biri adeta düğünü olan damatlar gibi, tıraşları da yapılmış olarak coşkuyla arabaya bindirilip, dualarla uğurlanmaya başlanmıştı. Kalabalık eksileceğine artıyordu sanki. Otobüsümüzün saati geçtiği halde, yerimizden kıpırdayamıyorduk. Son anda eşim kalabalığı yararak alt kata, durumu sormaya inerken, şoförümüz tarafından arandığımızı duymuş, yukarıda yer olmadığından, alt katta, bilinmeyen yerden kalkmak zorunda kalmışlar. Valizlerimizi aldılar, güçlükle yürüyerek merdivenlerden aşağı inebildik. Tüm yolcular endişeyle bizi bekliyordu. Otobüse binip, koltuklarımıza oturmuştuk. Arabamız hareket etti. Gece olmuş, ortalık kararmıştı. Karmaşık duygular içindeydim. Düşünüyordum, dünyanın hiçbir milleti, çocuğunu askere davul zurna eşliğinde, eline kına yakarak göndermemiştir. Bu duyguyu ancak bizler yaşarız. Hele de son zamanlarda ülkemiz, gelen şehit haberleriyle yasa boğulurken… Diğer yandan kınalı kuzularımız olan Mehmetçiklerimiz, vatani görevlerini yapmak için, yurdun dört bir yanından, coşkuyla birliklerine gönderebiliyorlar. Gelen her şehit cenazesi sadece kendi evlerinde değil, hepimizin evinden çıkmışçasına Kulaklarımda geçmişten anımsadığım şarkılar yankılanıyordu: "Yıllarca sinende sakladın beni, Sonunda askere yolladın beni. Suçumu bağışla üzdüysem seni. Hakkını helal et askerim anam...Yüzünü görmeden ölürsem eğer, hakkını helal et askerim anam..." "Gel teskere gel teskere bitsin bu hasret... Yolunu bekleyen anam yüzüme hasret..." |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ATATÜRK, ZÜBEYDE HANIM ve KADIN HAKLARI ANITI - 03/06/2017 |
Karşıyaka'nın simgesi olan anıtın yıkılması üzerine geçmişe yolculuk ve anıtla ilgili yaşanan anılar |
3 KUŞAK SEVGİ - 15/05/2017 |
Bir anneanne anne ve torun üçgeninde şimdiki çocukların oyuncağı bilgisayar ve anneaannenin düşündükleri |
23 Nisan Çocuk Bayramı'nda - 24/04/2017 |
23 Nisan kutlamalarıyla ilgili geçmişten acı bir esinti |
METİN OKTAY - 06/02/2017 |
Taşsız Kral Karşıyaka Doğumlu Metin Oktay Hakkında |
ENGELLİ OLMAK - 05/12/2016 |
Engelli çocuğu olan Nazhan Hanım'ın yaşadıkları |
ÖĞRENCİ MEKTUPLARI - 25/11/2016 |
Başta Yazarımız Nuran Türemen olmak üzere tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun |
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ATATÜRK HEYKELİ DOĞUM YERİM ARTVİN’DE - 08/06/2016 |
Doğduğum Yer Artvin'e gidiş, doğduğum ev ile Türkiye'nin en büyük Atatürk Heykeli'ni görüş ve unutamayacak anılar ile İzmir'e dönüş |
Işıklar İçinde Yatsınlar - 24/05/2016 |
Türkan Saylan ve Türkel Millibaş Anısına |
Bir Kitabın Doğuşu 2 - 17/05/2016 |
Önceki yazımda kitabın doğuşundan bahsetmiştim. Bu yazımda ise kitap ile ilgili olarak düzenlenen panelde yaptığım konuşmadan bahsedeceğim |
Devamı |