• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Siyah Kurdele                                      
Üyelik Girişi
Facebook - Twitter
 Instagram
Kategori ve Sayfalar
Namaz Vakitleri
Küçük Avcı

Yıldırım İnşaat
Elal Ajans
 
Reklam Alanları

Faydalı Linkler
Günün Sözü
Tarihte Bugün

Tarihte Bugün v.7.0
Site Haritası
sanalbasin.com üyesidir

Tokat



Nuran TÜREMEN

                           Tokat
      İzmir, sevgili Karşıyaka’mız;  her mevsimde doyumsuz güzellikler sergiler. Hele Karşıyaka’dan vapura binip İzmir’e gitmek pek keyiflidir. Masmavi deniz, vapura üşüşen bembeyaz martılar insanı adeta büyüler.  Hele de girişteki açık kısımdaki upuzun bankta yer bulup oturmuş, elinizde garsonun dağıttığı bir bardak tavşankanı çay varsa şanslı gününüzdesinizdir. 
Denizi yararak, yanlarda, arkada beyaz köpükler bırakarak ilerleyen gemi, kuğu gibi süzülür. Genellikle insanlar martılara simit parçaları, çeşitli yiyecekler atarlar. İşte vapurun düdüğünü çaldığı andan itibaren bir yarıştır başlar. Sevimli martılar nerdeyse ellerinize konarcasına bu ziyafetten faydalanmaya kalkarlar. Böylece görsel bir şölen başlar adeta. Yol yarılandığında, genellikle atılacak şeyler bitmiştir. Ama onlar çığlık çığlığa yine takibe devam ederler. Artık daha çok sulara başlarını sokup, bir şeyler bulurlar. Sanırım dalgalardan etkilenip şaşkınlaşan küçük balık sürülerinin durumundan yararlanan martılar, bu kez de kendilerine balık ziyafeti çekerler. Bazı zamanlar bu vapurların her birinin, özel kadrolu martıları mı var düşüncesine kapılarım. Zira İzmir Körfezinde pek çok vapurun takipçi martıları vardır.

         Bir bahar günü hem alışveriş, hem de vapur sefası yapmak üzere yola çıktım. Emeklilik yıllarımda eğitim gönüllüsü olarak defalarca yetişkinler okuma-yazma kursu öğretmenliği yapmıştım. Artık diğer etkinliklerime ağırlık vermek düşüncesindeydim. Fakat bir süre önce katıldığım etkinlikten çok etkilenmiş, bir kurs daha vermek kararı almıştım. Zira o toplantıya cumhurbaşkanının eğitimci eşi katılmış, bu konuda etkileyici konuşmalar yapmıştı. Oradaki kursiyer hanımların duygusal konuşmalarına da kaptırmıştım kendimi. Bu kez uzak değil Karşıyaka’da kurs açmak düşüncesindeydim. Bu nasıl olacaktı? Bizim merkezi çevredeki bütün apartman görevlisi kişilerin okumayan hanımlarını taramış, onları diplomalı okur-yazarak yapmıştık. Şimdi yeni kursiyerler bulmak zordu. İşte bu düşüncelerle sürekli insanları inceliyordum. Otobüs duraklarında,  iskelede belirlediğim kişilerle bağ kuruyor, liste hazırlıyordum. Yeterli sayı oluştuğunda bunu derneğimize bildirip, Halk Eğitimden uygun okul isteyecektik. İşte bu düşüncelerle iskelede buldum kendimi. Havanın güzel olması nedeniyle çok kalabalıktı. Vapur geldiğinde insanlar doluştu.  Dışarıdaki üstü açık bankta yer bulamayacağımı düşündüm. Fakat bankta oturan hanım ‘’gelin, biraz sıkışırız, size de yer var’’ dedi, oturdum. Pek mutlu olmuştum.            
         Martılar sürü halinde etrafımızda çığlıklarla uçuyor, gemi dalgaları yararak ilerliyordu. Her zamanki sahne tekrarlanıyor, insanlar martılara çeşitli yiyecekler atıyordu. Arada yanımdaki hanıma belli etmeden bakıyordum. Kırk beş yaşlarında uzun boylu,  alımlı bir hanımdı. Elbise giymişti. Başında çene altından bağladığı oyalı yemenisi vardı. Dalgın gözlerle uzaklara bakıyordu. Bir ara açık pabuç giydiğini fark ettim. Ayak tırnağındaki ezikliği dikkatimi çekti. Nihayet konuşma fırsatını bulmuştum. ‘’Ayağına ne oldu’’dedim. Bir işyerinde çay, temizlik işleri yaptığını, o arada tırnağının ezildiğini söyledi. Onunla konuşmamdan memnun olmuştu. Birden adeta başımda şimşek çaktı. İkinci cümlem ‘’Sen okur-yazar mısın?’’ oldu. Ezik bir şekilde döndü, biraz durakladı. Anında konuşmaya devam ettim. ‘’Ben eğitim gönüllüsüyüm. Okur-yazar olmayan hanımlara kurs açıyoruz, belki çevrenizde kursa gitmeye istekli hanımlar vardır’’  dedim. Adeta dehşete kapıldı. ‘’Aman Allah’ım, seni bana kim gönderdi. Hayattaki en mutsuz olduğum şey bu. Az önce de hep kafamda bu vardı. Kızım üniversitede okuyor. Çocuklarımdan da utanıyorum. Kadın adeta çözülmüştü. Telefon numarasını aldım, kurs yerini kendisine bildireceğimi söyledim. Yıllar önce, bir kursa başlamış, olmamış. Ayrıca ondan önce de O’na acı veren, unutamadığı bir olay yaşamış. ‘’Belki bir gün size anlatırım’’ dedi.
           
         O’na ‘’Böyle bir öğrencim olacağından mutluyum. Seni mutlaka diplomalı okur-yazar yapacağım’’ dediğimde çok heyecanlı, mutluydu Cemile Hanım.

                Karşıyaka’nın en lüks semtindeki okulda kurs açmamız kesinleşti. Zira gökdelenler arkasındaki tenekeden yapılmış gecekondulara gittik. Orada da bir aşirete mensup kalabalık ailenin nine, kız, torunlarına ulaştık. Türkçe konuşmayı bile bilmiyorlardı. Sonuçta yeterli sayıda listemiz oluşmuştu. İlk kez gece kursu açmıştım. ‘’Bulamazsın, yapamazsın’’ diyenleri şaşırtmış, gece kursu için eşimden de izin almıştım.
                Kursumuzun açıldığı ilk gece okula gittiğimde bu işlerde bana yardımcı olan arkadaşımız, elinde bir demet çiçekle gelmişti. Hanımlar geldikçe O’nun da mutluluktan gözleri yaşarmıştı. Nihayet Cemile Hanım da gelmişti. Gece kursuna gelenler genelde gündüz çalışan, çok çocuklu, yorgun hanımlardı. Fakat öğrenmeye istekli, gayretli kişilerdi. Ancak bu kursumu oluşturan hanımların aile yapıları farklıydı. Gökdelenlerde oturan birkaç hanım da vardı. Onlar tedirgindi. Okur-yazar olmadıklarının çevreleri tarafından anlaşılmasından çekiniyorlardı. Uzaktan gelenlerin de yol sorunları vardı.                  
         Türkçe bilmeyenlere önce konuşulanları anlatmaya çalışıyorduk. Tanışma sohbeti sırasında tatsız söz dalaşına girildi. Yerleşik gecekonduda yaşayan hanımlardan biri, teneke gecekondularda yaşayan hanımlara ‘’Sizler kaçak elektrik kullanırsınız, faturası da bizlerin cebinden çıkar’’ deyince hava gerginleşti. Öğretmen olarak daha çok onların konuşup rahatlamalarını isterdim. Fakat bu kurs çok farklıydı. Hemen kontrolü ele alıp durumu düzelttim. Burada farklı konulara girmemizin doğru olmadığını belirttim.
                Sonraki günlerde kursumuz verimli, keyifli şekilde devam etti. Türkçe bilmeyenler öğrenmeye başladılar. Uzak semtlerden vasıtayla gelen hanımlara da çözüm bulunmuştuk. Şöyle ki, yakın da bulunan alışveriş merkezinin ücretsiz servisine biniyorlardı. Şoförler önce kızmış, sonra gerekirse yetkililerden izin alacağımızı söyleyince göz yummuşlardı. Hatta bazen ‘’Allah sizlere zihin açıklığı versin’’ dedikleri olmuş.
                Okulumuzda öğrenciler için gece spor çalışmaları, çeşitli kurslar vardı. Gece çevre okullarından pek çok öğrenci, velileri tarafından bırakılıyor, sonra alınıyordu. Zamanla bizim oradaki kursu da fark edip, çok mutlu olanlar oldu. Dershanemizin bitişiğinde kapsamlı bir kantin vardı. Genelde erken gider, orada ders hazırlığı yapardım.
                 Kursun sonlarına doğru hanımlar okumayı sökmeye başladılar. Sınıfımızı tatlı bir heyecan sarmıştı. Okumayı sökenleri sınıfça kutluyor, alkışlıyorduk. Onlara ödül olarak nazar boncuklu kolye hediye ediyordum. O gün sökenler arasında Cemile Hanım da vardı. Sanki dünyalar onun olmuştu. Ertesi gün biraz erken gelmişti. Kantinde oturuyordum. Sohbete başlamıştık. ‘’Sizinle vapurda tanıştığımız gün bana acı veren, unutamadığım bir anımdan söz etmiştim, şimdi bunu size anlatmak istiyorum’’ demişti. Belli ki, söze nasıl başlayacağını bilememişti. Yüzünde derin bir hüzün belirmişti. Genç kızlık hayallerini gerçekleştirmiş, Karadeniz’den İstanbul’a gelin gelmiş. Düğünün ertesi gününde severek evlendiği eşine ‘’Artık sen bana belki okuma, yazmayı da öğretirsin’’demiş. Cemile Hanım adeta o günü yaşarcasına gözleri uzaklara dalarak sözlerine şöyle devam etti.’’Eşim gayet istekli şekilde öğreteceğini söyledi. Kalkıp defter, kalem getirdi. Harfleri yazıp bana tekrar ettirdi. Kelimeler yazdı tekrarlattırdı. Sonra yine kelimeler yazıp, okumamı istedi. Ben okuyamayınca sinirlendi. , biraz daha uğraştı. Bir oturuşta okumam mümkün mü? Tabii olmadı. Derken… Yüzüme bütün kuvvetiyle bir tokat attı. Adeta çılgına dönmüştü. Bağırarak ‘’Sende kafa yok,  anlaşıldı, öğrenemeyeceksin. Hadi kalk hazırlan, sinemaya gidiyoruz!’’ demez mi? Yıllar geçse de içimden hala eşimi affedemem’’ Anladım ki yüzündeki acıdan çok ruhunu acıtmış, örselemiş o tokat. O’na sinemaya gidip gitmediklerini sormadım, soramadım. Zira o ekonomik özgürlüğü olmayan, çevreye yeni gelmiş genç bir hanım olarak, hiçbir olanağının olmadığını söyledi. Eminim ki sinemaya gitmişlerdir. Ondan bu cevabı almak beni büsbütün gereceğinden öğrenmek istemedim. Zaten kelebek kanadı kadar hassas olan genç gelinin ne kadar örselendiği, düş kırıklığına uğradığı yıllar sonraki anlatımından, halinden belli oluyordu. Yeniden o anı yaşar gibiydi. Hemen konuyu değiştirdim. Şimdiki durumlarını sordum. Çalıştığı yerden sigortalıymış. Kendi evlerinde oturuyorlarmış. Durumları iyiymiş. ‘’Bir de okumayı öğrendim, artık ölsem gözüm açık gitmez’’dedi gülerek.
                 Aradan yıllar geçti. Özel günlerde mutlaka telefon eder, kutlamasını yapar. Çok vefalı. Her telefon konuşmamızda mutlaka geçmişi anar. ‘’Hocam, seninle ilk karşılaşmamızda Allah seni vapurda bana nasıl gönderdi’’ der. Çocukları üniversiteyi bitirip iyi işler bulmuşlar. Kendisi ise emekli olmuş. Bol kitap, gazete okuyormuş. Her konuşmamızda, telefonu kapattığımda içimden mutlu sonla biten bu öyküyü, adeta bir kez daha yaşarım.

  



 


Yorumlar - Yorum Yaz
ULAŞIM
 Otobüs Seferleri Metro Seferleri
 İzban Seferleri
 VAPUR SEFERLERİ
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Hava Durumu
Günlük Burçlar

Günlük Burç Falınız


Saat
Takvim
Sayı 2 Sayfa 1
Mayıs Sayısı Sayfa 1
Yıldırım İnşaat

 

 

Elal Ajans
   
Küçük Avcı