Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 77. Yılı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Suavi Tuncay, kadına verilen siyasal hakların önemine vurgu yaparak, verilen haklarla Türkiye’de toplumsal yaşamda meydana gelen değişim ve gelişim üzerinde durdu. Günümüzde siyasal alanda kadının çok fazla yer almamasının sebebini milletvekili belirlenmesinde lider odaklı bir bakışın olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Tuncay bunun ancak demokrasinin temeli olan çok merkezli sisteme geçerek sağlanabileceğini söyledi. Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının verilmesi Laik Cumhuriyetin gelişmesinde, toplumsal, siyasal ve kültürel devrimlerin toplumsal yaşamda işlerlilik kazanmasını güçlendirdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr Suavi Tuncay şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti kadınlara politik hakların verilmesi konusunda hiçbir demokratik alt yapısının olmamasına rağmen dünyadaki öncü ülkelerden biridir. Atatürk’ün önderliğinde 1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile kadınlar önce belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma, ihtiyar meclislerine seçilme hakkını elde etmişlerdir. Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları ise ancak 5 Aralık 1934’te anayasa ve seçim kanununda yapılan yasa değişikliği ile tanındı. 1 Mart 1935’de ilk kadın milletvekilleri TBMM’de yerlerini aldı. 1935 yılında kadınların parlamentoda temsil oranı yüzde 4.5 iken 77 yıl aradan sonra bu oran 78 kadın milletvekilinin katılımı ile yüzde 14 olmuştur. Kadına siyasal haklarının teslim edilmesi ile siyasal ve kurumsal tüm yapılarda kadın önemsenen, saygı duyulan bir konuma getirilmeye çalışıldı. Bu süreç çift yönlüdür; birincisi öncelikle kadınlarımız bunlara inanacak Türk kadını olarak onurlu bir duruş ve davranış sergileyecek, ikincisi ise kendine güvenen sorunlarını ahlak ve fazilet kuralları, örf ve adetlere yönelik çerçeveler içinde dile getirecek bu yönde güç birliği yapabilecek bilgi donanımını hedefleyen bir konumu hak ettiğini kavrayacak davranış setleri oluşturabilecek yetenekte olmalıdır. Ayrıca kadını cinsel bir meta olarak değil bir birey olarak toplumun aydınlatılmasında rol sahibi olabilmesi ve toplumunda bu değişimi kabullenmesi gerekmektedir”
|